22 Ocak 2013 Salı

Sör William'ın Hikayesi ve Güneş Ülkesi (Masal Tadında)


Darling one’a sevgilerle,
 
***

Uzak diyarların birinde “Güneş Ülkesi” adında, verimli toprakları, temiz bir havası ve yemyeşil ormanları olan güzel bir ülke varmış. Ve ülke güzelliğini yine güzeller güzeli bir prensese borçluymuş. Prenses ne zaman hastalansa ülkeye kış gelirmiş. Ancak bunun dışında ülke hep yemyeşilmiş. Halk, prensesi çok seviyormuş.

Bir gün prenses hastalanmış. Ölümcül bir hastalıkmış bu ve yavaş bir ölüm getiriyormuş. Prenses uykuya dalmış. Kış ülkeye gelmiş. Kıtlık baş göstermiş. Ülke, güzelliğini yitiriyormuş. Ölümcül olan bu hastalığın tek tedavisi ise, uzak bir dağda yetişen bir bitkinin kırmızı çiçeğiymiş. Ancak bu çiçeğe ulaşmak o kadar da kolay değilmiş. Nice tehlikelerle dolu olan dağ yolunun yanı sıra, çiçek dev kızıl bir ejderha tarafından korunuyormuş. Prensesin danışmanı ve büyücüsü olan bilge, dört bir yana haber salmış. Şövalyeler bir bir aramaya çıkmışlar bu çiçeği ve bir bir sırra kadem basmışlar. Halk umutsuzluğa düşmüş.

Nihayet, Sör William adında çok cesur başka bir şövalye, bilgeyle görüşmüş ve çiçeği bulup getirmek için yollara düşmüş. Ülkedeki kış gittikçe sertleşiyormuş. Çok zorlu ve tehlikeli maceralarla dolu bir yolculuğun ardından Sör William, ismi masallarda geçen bu Karanlık Dağ’ı bulmuş ve doruklarına kadar çıkmış atıyla. Bahsedilen bitkiyi ve kan kırmızısı çiçeğini görmüş Sör William. Ancak gökyüzünden süzülerek gelen muhafızı da görmüş. Heybetli, korkunç, kırmızı bir ejderha… Sürmüş Sör William atını ejderhanın üzerine cesurca ve kahraman at tereddüt etmemiş bile. Ancak ejderha Sör William’a bir darbe indirmiş kocaman pençelerinden biriyle ve şövalye bir tarafa savrulurken, sıcak nefesiyle yakmış atını şövalyenin. Bu sahneyi gören Sör William kahrolmuş. Saldırmış ejderhaya öfkeyle ve tekrar düşmüş. Tam ejderhanın pençesi, parçalanmış göğüs zırhının üzerinde dururken vücudunu ezmek için, aralanmış bulutlar ve süzülen güneş ışığı ejderhanın gözlerini yakmış. Ejderha gri bir hava altında yaşıyormuş çünkü. Ve bu fırsatı değerlendiren şövalye, kılıcını ejderhanın vücudunun sağ kısmına saplamış. Ejderhaların kalbi sağ taraftaymış. Ejderha acılar içinde çığlıklar atmış, ancak ölümün önüne geçememiş. Şövalye, ejderhanın cansız bedeninin yanından geçmiş ve çiçeği almış. Gözlerinden yaşlar süzülüyormuş. Başarmış çünkü! Sadık atını kaybetse de, başarmış.

Şehre dönmüş şövalye. Zırhı parçalanmış, kılıcı kırılmış, her yeri kan içinde bir halde bilgenin yanına gitmiş ve çiçeği vermiş ona. Çiçeğin özünden yapılmış ilaç prensesin dudaklarına değdiğinde göz kapakları hareket etmiş prensesin. Bu esnada kalbi sıkışmış bahçede dinlenen Sör William’ın. Prenses gözlerini açmış. Sör William dizleri üstüne çökmüş. Prenses yaşam bulup dirildikçe, Sör William güçsüzleşmiş. Bilgenin sözleri aklına gelmiş şövalyenin: “Düzen bozulamaz. Bir yaşam için, bir diğerinden vazgeçilmeli. Çiçek, kurtarıcıyla ölmek üzere olanın arasında bir bağ kurar. Yaşam bağı. Ve biri yaşarken, diğeri ölmeli.” Gözlerinden yaşlar süzülmüş, mutluymuş şövalye.

Ve prenses, tezahüratlar eşliğinde, kurtarıcısından habersiz bir şekilde ayağa kalkarken, şövalye kalenin avlusunda yapayalnız bir şekilde ölmüş. Gökyüzünde güneş parlıyormuş.




Dullahan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder