21 Ocak 2013 Pazartesi

Emily'nin Hikayesi-Giriş


Küçük, çıplak bir tepenin üzerine kırmızı tuğlalarla inşa edilmiş, iki katlı bir evdi Emily ve ailesinin yaşadığı yer. Büyükbabasından ya da onun da babasından kalma bir evdi, Emily öyle biliyordu en azından. Aslında bu çok da önemli değildi. Sıradan bir evdi onun için. Tepeyi çevreleyen o küçük koruyu çok seviyordu ama. Çoğu zaman orada vakit geçiriyordu evde kalmayı sevmediğinden. Emily’nin geçinmesi zor ebeveynleri vardı. Dırdırcı, her şeyden mutsuz olan huysuz bir anne ve işinden sıkılmış, her gün içki içen uyuşuk bir baba… Sürekli kavga eden, çocuklarıyla yeteri kadar ilgilenmeyen ebeveynler… Henüz 10 yaşındaki bir kız çocuğu için hoş olmayan şeylerdi bunlar. Eğlence arayan bir çocuktu o ve ne zaman annesiyle saklambaç oynamaya çalışsa annesi onu çok hareket etmekle suçluyordu. Babası da hep yorgundu zaten. Evet, Emily bundan sıkılmıştı. Hem de fazlasıyla.

  Emily, yeni şeyler görmeyi seven bir kızdı. Neredeyse hiçbir şey görmemişti. Yaşı için normaldi belki ama, büyük şehre yalnızca bir kez gitmişti. Evlerine yakın bir kasaba vardı, arada sırada oraya giderdi annesiyle. “Kasvetli bir sonbahar günü” olarak anacaktı Emily o günü ileride. Yine evde çok sıkılıp koruyu keşfe çıkmaya karar verdiği günlerden biriydi. Bilmiyordu ormanın perileriyle tanışacağını. Ve eski bir kuyunun içinde kendi cansız bedenini göreceğini. Bilseydi o gün evden dışarı çıkmazdı. Aslında kim bilir, belki de çıkardı.

Dullahan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder