22 Ocak 2013 Salı

Emily'nin Hikayesi-1


Kasvetli bir sonbahar günüydü. Evet, tam olarak öyleydi. Gri bir hava vardı dışarıda. Yağmur yağacak gibiydi. Yani aslında Emily’nin dışarıda olmayı sevmediği havalardan biriydi. Ama çıktı. Sadece evin önündeki salıncakta sallanacaktı. Gıcırdayan zincirleri olan kırmızı bir salıncaktı. Büyükbabası yapmıştı onu Emily için. Emily büyükbaba George’u çok severdi ve o ölmüştü. Geçen yaz ölmüştü. Tabii bunun o gün Emily’nin dışarı çıkmasıyla bir ilgisi yoktu.
 

Salıncak her zaman olduğu gibi gıcırdıyordu ve birkaç on dakikanın ardından Emily sıkılmıştı. Uğraşacak başka şeyler arayarak etrafına bakınıyordu. İşte tam o anda koruluğun güney yakasından süzülen o loş ışığı yakaladı gözleri. Arada sırada avcılar girebiliyordu koruya. Öyle zamanlarda ailesi kesinlikle eve dönmesi gerektiğini söylemişti. O da hep öyle yapmıştı zaten. Ama bu kez değil. Merakına yenik düşmüş ve büyük adımlarla koruya dalmıştı. Tam da yağmur bastırdığı sırada. Biraz sonra sırılsıklam olacaktı ama eve dönmedi. Işığı takip ediyordu tam sağında bir vızıltı duyduğunda. Neden sonra durdu ve on yaşına kadar karşılaşmış olduğu en ilginç şeyi gördü. “Bir peri!” diye geçirdi içinden. Okuduğu masallardaki periler aklına gelmişti çünkü. Elinden daha büyük olmayan, vücudunun bazı yerlerinde ışık huzmeleri dolaşan, neredeyse şeffaf kanatları olan küçük bir insandı bu. Bir periydi! Ormanın perisi. Ne korktu ne de telaşla periyi yakalamaya çalıştı Emily. Öylece bakakaldı birkaç uzun saniye boyunca kanatları olan küçük insan etrafında dönüp dururken. “Sıkılmışa benziyorsun.” Diyordu peri. “Gülmelisin biraz, daha mutlu olmalısın. Henüz çok küçüksün.” Emily yalnızca seyrediyordu. Perinin sesi çok güzeldi. Hayatında duyduğu en berrak ses olduğunu söyleyecekti ileride. “Kristal gibiydi.” Diyecekti Emily. Çünkü perinin sesi kristal gibiydi. “Benimle gelmek ister misin?” diye sordu o kristal ses. Emily ise yalnızca başıyla onaylayabilmişti. Ancak yürümeye başladığında sormuştu nereye gittiklerini. “Göreceksin.” Demişti peri. “Seni hak ettiğin bir yere götüreceğim.” On yaşındaki bir kız çocuğu annesinin yanında durmalıydı. Tek başına ormana gitmemeliydi. Ama Emily yapmıştı. Çünkü farklıydı.
 

Büyük gri taşlarla örülmüş bir kuyunun başına gelmişlerdi. Aşağıya bakmasını işaret etmişti peri ve Emily farklı bir şey yapmadı. Biraz sonra gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Aşağıda kendine çok benzeyen bir kız çocuğu öylece yatıyordu.


Dullahan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder