Kasvetli bir sonbahar günüydü. Evet, tam olarak öyleydi. Gri
bir hava vardı dışarıda. Yağmur yağacak gibiydi. Yani aslında Emily’nin
dışarıda olmayı sevmediği havalardan biriydi. Ama çıktı. Sadece evin önündeki
salıncakta sallanacaktı. Gıcırdayan zincirleri olan kırmızı bir salıncaktı.
Büyükbabası yapmıştı onu Emily için. Emily büyükbaba George’u çok severdi ve o
ölmüştü. Geçen yaz ölmüştü. Tabii bunun o gün Emily’nin dışarı çıkmasıyla bir
ilgisi yoktu.
Salıncak her zaman olduğu gibi gıcırdıyordu ve birkaç on
dakikanın ardından Emily sıkılmıştı. Uğraşacak başka şeyler arayarak etrafına
bakınıyordu. İşte tam o anda koruluğun güney yakasından süzülen o loş ışığı
yakaladı gözleri. Arada sırada avcılar girebiliyordu koruya. Öyle zamanlarda
ailesi kesinlikle eve dönmesi gerektiğini söylemişti. O da hep öyle yapmıştı
zaten. Ama bu kez değil. Merakına yenik düşmüş ve büyük adımlarla koruya
dalmıştı. Tam da yağmur bastırdığı sırada. Biraz sonra sırılsıklam olacaktı ama
eve dönmedi. Işığı takip ediyordu tam sağında bir vızıltı duyduğunda. Neden
sonra durdu ve on yaşına kadar karşılaşmış olduğu en ilginç şeyi gördü. “Bir
peri!” diye geçirdi içinden. Okuduğu masallardaki periler aklına gelmişti
çünkü. Elinden daha büyük olmayan, vücudunun bazı yerlerinde ışık huzmeleri
dolaşan, neredeyse şeffaf kanatları olan küçük bir insandı bu. Bir periydi!
Ormanın perisi. Ne korktu ne de telaşla periyi yakalamaya çalıştı Emily. Öylece
bakakaldı birkaç uzun saniye boyunca kanatları olan küçük insan etrafında dönüp
dururken. “Sıkılmışa benziyorsun.” Diyordu peri. “Gülmelisin biraz, daha mutlu
olmalısın. Henüz çok küçüksün.” Emily yalnızca seyrediyordu. Perinin sesi çok
güzeldi. Hayatında duyduğu en berrak ses olduğunu söyleyecekti ileride.
“Kristal gibiydi.” Diyecekti Emily. Çünkü perinin sesi kristal gibiydi.
“Benimle gelmek ister misin?” diye sordu o kristal ses. Emily ise yalnızca
başıyla onaylayabilmişti. Ancak yürümeye başladığında sormuştu nereye
gittiklerini. “Göreceksin.” Demişti peri. “Seni hak ettiğin bir yere
götüreceğim.” On yaşındaki bir kız çocuğu annesinin yanında durmalıydı. Tek
başına ormana gitmemeliydi. Ama Emily yapmıştı. Çünkü farklıydı.
Büyük gri taşlarla örülmüş bir kuyunun başına gelmişlerdi.
Aşağıya bakmasını işaret etmişti peri ve Emily farklı bir şey yapmadı. Biraz
sonra gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Aşağıda kendine çok benzeyen bir kız
çocuğu öylece yatıyordu.
Dullahan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder