Darling one’a sevgilerle,
***
Uzak diyarların birinde “Güneş Ülkesi” adında, verimli
toprakları, temiz bir havası ve yemyeşil ormanları olan güzel bir ülke varmış.
Ve ülke güzelliğini yine güzeller güzeli bir prensese borçluymuş. Prenses ne
zaman hastalansa ülkeye kış gelirmiş. Ancak bunun dışında ülke hep yemyeşilmiş.
Halk, prensesi çok seviyormuş.
Bir gün prenses hastalanmış. Ölümcül bir hastalıkmış bu ve
yavaş bir ölüm getiriyormuş. Prenses uykuya dalmış. Kış ülkeye gelmiş. Kıtlık
baş göstermiş. Ülke, güzelliğini yitiriyormuş. Ölümcül olan bu hastalığın tek
tedavisi ise, uzak bir dağda yetişen bir bitkinin kırmızı çiçeğiymiş. Ancak bu
çiçeğe ulaşmak o kadar da kolay değilmiş. Nice tehlikelerle dolu olan dağ
yolunun yanı sıra, çiçek dev kızıl bir ejderha tarafından korunuyormuş.
Prensesin danışmanı ve büyücüsü olan bilge, dört bir yana haber salmış.
Şövalyeler bir bir aramaya çıkmışlar bu çiçeği ve bir bir sırra kadem
basmışlar. Halk umutsuzluğa düşmüş.
Nihayet, Sör William adında çok cesur başka bir şövalye,
bilgeyle görüşmüş ve çiçeği bulup getirmek için yollara düşmüş. Ülkedeki kış
gittikçe sertleşiyormuş. Çok zorlu ve tehlikeli maceralarla dolu bir yolculuğun
ardından Sör William, ismi masallarda geçen bu Karanlık Dağ’ı bulmuş ve
doruklarına kadar çıkmış atıyla. Bahsedilen bitkiyi ve kan kırmızısı çiçeğini
görmüş Sör William. Ancak gökyüzünden süzülerek gelen muhafızı da görmüş.
Heybetli, korkunç, kırmızı bir ejderha… Sürmüş Sör William atını ejderhanın
üzerine cesurca ve kahraman at tereddüt etmemiş bile. Ancak ejderha Sör
William’a bir darbe indirmiş kocaman pençelerinden biriyle ve şövalye bir
tarafa savrulurken, sıcak nefesiyle yakmış atını şövalyenin. Bu sahneyi gören
Sör William kahrolmuş. Saldırmış ejderhaya öfkeyle ve tekrar düşmüş. Tam
ejderhanın pençesi, parçalanmış göğüs zırhının üzerinde dururken vücudunu ezmek
için, aralanmış bulutlar ve süzülen güneş ışığı ejderhanın gözlerini yakmış.
Ejderha gri bir hava altında yaşıyormuş çünkü. Ve bu fırsatı değerlendiren
şövalye, kılıcını ejderhanın vücudunun sağ kısmına saplamış. Ejderhaların kalbi
sağ taraftaymış. Ejderha acılar içinde çığlıklar atmış, ancak ölümün önüne
geçememiş. Şövalye, ejderhanın cansız bedeninin yanından geçmiş ve çiçeği
almış. Gözlerinden yaşlar süzülüyormuş. Başarmış çünkü! Sadık atını kaybetse
de, başarmış.
Şehre dönmüş şövalye. Zırhı parçalanmış, kılıcı kırılmış,
her yeri kan içinde bir halde bilgenin yanına gitmiş ve çiçeği vermiş ona.
Çiçeğin özünden yapılmış ilaç prensesin dudaklarına değdiğinde göz kapakları
hareket etmiş prensesin. Bu esnada kalbi sıkışmış bahçede dinlenen Sör
William’ın. Prenses gözlerini açmış. Sör William dizleri üstüne çökmüş. Prenses
yaşam bulup dirildikçe, Sör William güçsüzleşmiş. Bilgenin sözleri aklına
gelmiş şövalyenin: “Düzen bozulamaz. Bir yaşam için, bir diğerinden
vazgeçilmeli. Çiçek, kurtarıcıyla ölmek üzere olanın arasında bir bağ kurar.
Yaşam bağı. Ve biri yaşarken, diğeri ölmeli.” Gözlerinden yaşlar süzülmüş,
mutluymuş şövalye.
Ve prenses, tezahüratlar eşliğinde, kurtarıcısından habersiz
bir şekilde ayağa kalkarken, şövalye kalenin avlusunda yapayalnız bir şekilde
ölmüş. Gökyüzünde güneş parlıyormuş.
Dullahan.